Over 30 years of anarchist writing from Ireland listed under hundreds of topics
Aşağıdaki yazıda Bakunin’in örgütlenmeye dair öne sürdüğü düşünceler nispeten nesnel bir biçimde ortaya konmakta. Bakunin’in, gerçek bir devrim için zorunlu olduğunu öne sürdüğü, özgürlükçü bir örgütlenme biçimi ve kitleleri özneleştiren bir mücadele yöntemini ortaya koyma çabası anlatılıyor. Bu çabanın önemi vurgulanırken, çelişki barındıran tarafları da eleştiriliyor. Yazı Bakunin’in düşüncelerine, “özgürlükçü bir toplumu kurma isteği ile, bunun tek mümkün yolu olan güçlü ve otoriter bir devleti yıkma zorunluluğu arasındaki bariz çelişkinin nasıl ele alınabileceğine dair bir başlangıç noktası” olarak yaklaşıyor.Michael Bakunin’in yakın arkadaşı olan Rus devrimci liberal Alexender Herzan’ın anlattığı hikâyeye göre, Bakunin Paris’ten Prag’a yolculuk yaparken, alman köylülerinin isyanıyla karşılaşır. Köylüler “kalenin etrafında gürültü koparmakta ve ne yapacaklarını bilmemekteydiler. Bakunin arabadan indi ve isyanın neyle ilgili olduğunu bulmakla zaman yitirmeden, köylüleri düzene soktu ve onları öyle yetenekli bir şekilde yönlendirdi ki, yolculuğuna devam etmek üzere koltuğuna geri döndüğünde, kale dört tarafından da yükselen alevler içindeydi”. [1]
Bakunin 1848’den öldüğü 1876’ya kadar Avrupa devrimci hareketinin içindeki bir devdi. 1.90lık boyu ve 110 kilogram ağırlığıyla kelimenin tam anlamıyla bir dev ve burjuvazinin hayalini zaptetmiş bir şeytandı. Çoğu kez anarşist hareketin babası olarak betimlenmesine rağmen bugün onun devrimci örgüt düşünceleri anarşistler ve marksistler tarafından yeterince anlaşılamamıştır. Onun yerine daha çok 1. Enternasyonal’deki marksizmin otoriter görüşlerine karşıtlığı ile hatırlanır.
Bakunin’in ortaya koyduğu özgün düşünceleriyle değil de, karşı olduğu şeylerle hatırlanmasının birçok geçerli sebebi vardır. Marks’ın Britanya kütüphanesinde Das Kapital’i tamamlamaya harcadığı yıllar da Bakunin bir dizi hapishanede duvarlara zincirlenmekle ve iskorbüt hastalığı yüzünden dişlerini kaybetmekle meşguldü. Araştırmak ve yazmak için pek de iyi koşullar değil. Zaten 1870’de bunu kabul etmiştir: “ Ben ne bir bilim adamı ne bir filozofum, hatta profesyonel bir yazar bile değilim. Hayatımda çok az şey yazdım ve şimdiye kadar yazdıklarım da sadece kendi özsavunmama yönelik şeylerdi.” [2] Gerçekten de binlerce mektup yazdı fakat görece çok az makale ve broşür yazdı. Bugün elimizde mevcut olanların bir çoğu yayımlanmamış çalışmaların taslaklarıdır.
Kendi yazılarında ve eylemliklerinde bir tutarlılık olduğunu asla iddia etmemiştir. Hatta 1871’de Marks’la Birinci Enternasyonal’in geleceği hakkında kavga ederken, şöyle yazabilmişti: “bilgi (bilim) söz konusu olduğunda Marks bana göre karşılaştırılamaz bir şekilde ileriydi [1844’te] ve hala da öyledir. O zaman politik-ekonomiye dair hiçbir şey bilmiyordum, metafizik düşüncelerden kendimi tamamiyle kurtaramamıştım ... O bana duygusal bir idealist olduğumu söylemişti ve haklıydı; ...”. [3]
Birçok Marksist, Marks’ı bugünün bile bütün sorularını cevaplamak için kullanılacak kusursuz bir materyalist “vahiy” içeren yazılar yazmış birçeşit peygamber olarak görür hale geldi. Bu aptalca bir yaklaşım, ama Marks’ın yaşamı boyunca yazdıklarının Bakunin’in yazdıklarından çok daha tutarlı olduğu doğrudur. Genç Bakunin’in yazdıkları, yaşamının sonunda yazdıklarından epeyce farklıdır.
Bakunin’in erken dönemi
Bakunin kendi kuşağının burjuva kökenli birçok devrimcisine benzer bir yolu izledi. Marks ve Engels gibi o da bir dönem sol Hegelciler’le birlikte oldu. 1844’de Proudhon’la buluştuğu ve ondan etkilendiği Paris’te, Marks’ın Demokratik Federasyon’unun bir üyesiydi. (Burjuva parlamentosu ve yerel yönetim talebiyle yükselen) 1848 Devrimi patlak verdiğinde, Paris’teki İşçilerin Ulusal Muhafızları’nda hizmet verdi. Ayaklanma bastırıldığında o, martta ayaklanmaların başladığı Almanya’ya gitmişti, bir Polonya ayaklanmasının başlatılmasına destek verebileceğini umut ediyordu.
Daha bu zamanlarda Bakunin’in politik ideolojisi oldukça şekilsizdi fakat genelde “Pan-İslavist” olarak tanımlanır. Pek çok yorumcu bu olguyu anlamlı bir bağlama yerleştirmekte zorlanmıştır. Marksistler genellikle Bakunin’i anti-Alman (anti-Prusya) olması noktasından eleştirirken, anarşistler bunu konu dışı olarak görmeye yönelmişlerdi.
Bu dönemdeki yazıları ve eylemleri İrlanda’da sol cumhuriyetçilik olarak adlandırılan akıma hayli yakın durmaktadır. ‘Ulusal mücadelenin’ ulusal bağımsızlığı hedefine ulaştığında, sınıfların ortadan kaldırılmasını tetikleyebilecek bir güç olması fikri Connolly ve Troçki’ninkilerde dahil olmak üzere pek çok Marksist metinde de bulunmaktadır.
1848’de Bakunin ayrıca Prag’daki Slav kongresine katılır ve “ Slavlara Çağrı” metnini yayımlar. Bu çağrı sonraki sol cumhuriyetçi ifadelerle ortak birçok şeye sahipti. Örneğin “Alman halkına, demokratik Almanya’ya kardeşçe ellerimizi uzatırken” Almanların, Türklerin ve Macarların işgallerine karşı, Devrimci Slav Birliği’nin kurulmasına çağrı yapmaktaydı. Sosyalizmi ulusal kurtuluş mücadelesinin kaçınılmaz bir parçası yapmaya çalışıyordu: “Nüfusun büyük çoğunluğunun sefalet içindeki bir varlığa indirgendiği, eğitimden, boş zamandan, ekmekten mahrum bırakıldığı yerde, güçlülere ve zenginlere üzerine basılacak bir zemin olarak hizmet etme yazgısına mahkûm edildiği yerde, özgürlüğün yalan olacağını herkes anlamaya başladı. ”. Çağrının sonu; “Toplumsal sorun, en başta toplumun topyekûn altüst edilmesi sorunu olarak karşımıza çıkıyor.”.[4]
Hapishanedeki yıllar
Bakunin, besteci Richard Wagner’le karşılaştığı ve arkadaş olduğu Dresden’e taşındı. 1849’un mayısında yapısal bir kriz başka bir ayaklanmaya yol açtı. Wagner’le beraber isyana katıldı ve devrim subayı oldu. Marks, the New York Daily Tribune’e (2 Kasım,1852) yazdığı “Almanya’da Devrim ve Karşı Devrim” makalesinde olayların özetini veriyordu. “Dresden’de, sokaklardaki mücadele dört gün sürdü. Dresden esnafı “toplum muhafızları” halinde örgütlendiler. Sadece mücadele etmeyi reddetmekle kalmadılar, ayrıca birçoğu ayaklananlara karşı asker gruplarını desteklediler. Hemen hemen bütün isyancılar çevredeki fabrikalardan işçilerdi. Rus mülteci Bakunin’in şahsında, kendi yetenekli ve soğukkanlı önderlerini buldular.
Ayaklanmadan sonra Bakunin tutuklandı. Şansı tükenmişti. Zaten Ruslar tarafından aranıyordu, 1844’de çar bütün mallarına el koymuştu ve bütün haklarını elinden almıştı. Dresden’de ölüm cezası hükmü altında 13 ay hapishanede kaldı. Bir gece Bakunin muhafızlarca dışarı çıkarıldı. Öldürüleceğini sanmıştı ama bunun yerine Avusturyalılara teslim edildi. İki ay boyunca duvara zincirlenmiş olarak tutsak edileceği Olmutz kalesine götürülmeden önce onu Prag’da 9 ay hapiste tuttular. Vatan haini diye idama mahkûm ettiler. Cezası infaz edilmedi, Ruslara teslim edildi ve Peter-Paul kalesine hapsedildi. Burada iskorbüt hastalığından dişlerini kaybetti ve aklını kaybetmenin eşiğine geldi.
1857’de Sibirya’ya sürgüne gönderilmesine kadar yaklaşık 10 yılını çeşitli hapishanelerde harcadı. Sibirya’da sağlını tekrar kazandı ve 1861’nin sonunda Japonya’dan geçerek Amerika’ya kaçtı, oradan da Londra’ya geçti. Onun Sibirya’dan inanılmaz kaçışı (Japonya batıya kapılarını 1853’te açmıştı) Bakunin’in etrafını saran efsaneleştirme dalgasına iyiden iyiye katkıda bulunmuş oldu. Hapishanedeyken pan-islavist kaldı ve henüz bir anarşist değildi. Çar, daha sonraki Rus yönetici kuşakları gibi, kurbanlarından itiraf içerikli mektuplar almaktan hoşlanıyordu. Bakunin kendi mektubunu, Rusya’nın ihtiyacı olan şeyin yaşam ve eğitim standardını yükseltecek bir “güçlü diktatöryel iktidar” olduğunu öne süren programının taslağını çizmek için kullandı. Bazıları doğru bir şekilde böyle bir itirafta söylenen şeylere ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini işaret ederken, 1862 gibi ileri bir tarihte bile Bakunin “Çar’ın halkla birlikte çalışabilmeye yetenekli olduğunu ve halkın Çar’a Ulusal Meclis aracılığıyla kendi iradesini yansıtabildiğini” düşünüyordu. [5]
Buna zıt bir şekilde Bakunin bir diğer yandan da özgürlükçü yöndeki düşüncelerini açık bir şekilde geliştiriyordu. 1862’de Herzen’in dergisi ‘Zil’de “Rus, Polonyalı ve diğer Slav dostlarıma” adlı açık mektubu yayımlandı. Üniversite öğrencilerine hitap ettiği bölümde şöyle diyordu: “Halka gidin. Bu sizin alanınız, yaşamınız, biliminiz. İnsanlardan onların amaçlarına en iyi nasıl hizmet edeceğinizi öğrenin. Unutmayın dostlar, eğitimli bir genç ne bir öğretmen, ne babacan bir yardım sever ne de halkın diktatör bir lideri olmalıdır, o halkın kendi kurtuluşunun bir ebesi olmalı, bu yolda halka, birlikte davranarak ve çabalarında eşgüdümü sağlayarak güçlerini arttıracaklarına dair ilham vermelidir”. [6] Bu dönemde pek çok ülkede işçi sınıfına eğitim verilmiyor oluşu devrimci yazarların önemli bir kısmının burjuvazinin saflarından gelmesi sonucunu doğurdu. Bunu bir kenara bırakırsak, Bakunin “devrimci entelektüel” ile halk arasında kurulacak (anarşistlerin bu günde savunduğu türden) özgürlükçü bir ilişkiyi öneriyordu.
Polonya’daki 1863 köylü ayaklanmasından sonra Polonyalı milliyetçilerin Ukraynalı Slavlara destek vermekten çok Ukrayna topraklarıyla ilgilendiklerini ve onların köylü ayaklanmalarından çardan bile daha fazla korkmakta olduklarını görünce en sonunda pan-islavizmi reddetti. Dönüşünde Londra’da Marks’ı ziyaret etti. Marks onu birinci enternasyonale katılması için davet etti ve Engels’e (4 Kasım 1864) şöyle yazdı; “geride bıraktığımız 16 yılda yozlaşmadan kalabilmiş ve üstüne üstlük kendini daha da geliştirmiş pek az insandan biri”. [7]
Bakunin daha henüz birinci enternasyonalin (birinci enternasyonal o zaman İngiliz sendikalarının ve Proudhon ve Blanquie’nin Fransız takipçilerinin bir birleşimi olarak embiriyonik bir yapıdaydı) değerini anlamamıştı. Uluslararası devrimci bir örgüt tasarısı üzerine çalışacağı İtalya’ya gitti. Daniel Guerin’e göre “Kardeşliğin (Bakunin’in İtalya’da kurmaya çalıştığı örgüt) birkaç üyesi cumhuriyetçi Giuseppe Mazzini’nin önceki destekleyicileriydi ve bunlar gizli örgütlenmeye aşinalıklarını ve yakınlıklarını Mazzini’den edinmişlerdi.” [8] Brian Morris Kardeşlik örgütünün üye listesine Rus ve Polonyalı sürgünlerini de dahil ediyor. [9]
Bakunin’e bu dönemindeki gizli örgütleri savunan tavrına bugünün devrimcilerden birçok eleştiri gelmekte. Ancak bu eleştiriler geçmişe dönük, kitle sendikalarının bir olgu olduğu ve devrimcilerin toplantı yapmaya ve gazeteler çıkarmaya nispeten özgür oldukları Batı Avrupa’nın ve ABD’nin göreli emniyetli ortamından bir bakışı yansıtmakta. Bakunin zamanında böyle eylemler neredeyse her zaman illegaldi ve buna karşı yazar hapishanede yıllarca hüküm cezası alabilirdi, ki ölüm cezası almazsa eğer. Marks ve Engels böyle gizli bir örgüt olan Adillerin Birliği’nden (the League of the Just) ‘Komünist Manifesto’yu basmışlardı ve liberal İngiltere’nin göreli güvenliği içinde olmalarına rağmen enternasyonalin kuruluşuna kadar böyle bir örgütlenme içinde olmaya devam ettiler.
Bakunin çevresindeki grup yıllarca buna benzer gizli bir toplulukta çalıştı. Bu dönemde Rusya’da ve Polonya’da hiçbir yasal devrimci örgüt yoktu. İtalya’da ve Fransa’da bu topluluklar genellikle Hür Masonlar’ı dayanak alırlar ve dönemin standart örgütlenme tarzı buydu. Bu sebeple bu grubun “devrimci amaçlara sahip bir birlik ister istemez gizli bir örgüt şeklinde olmak zorundadır” gibi bir sonuca varmış olması hiç şaşırtıcı değildir. [10]
Bu tip gruplaşmalar için tüzükler hazırladılar, bunlardan ilki 1865 yılında yayımladıkları Devrimci Topluluk/Kardeşlik başlıklı metindi. Bakunin arşivlerinin editörü Arthur Lehning’e göre bu tip programlar ve modeller “bir örgütün işleyişi”nden çok Bakunin’in evrilen program ve modellerini yansıtmaktadır. [11] Bu metinlerin yazılmasındaki niyet gerçekten oluşturulmuş olan bir örgütün betimlenmesinden çok ideal bir örgütün taslağının oluşturulmasıdır.
Bu dökümanlardan ilki, Bakunin’in özgürlükçü örgüt anlayışına giden yolun üzerinde olduğu açık olmakla beraber, esas olarak Bakunin’in anarşist olmadan önceki evresini yansıtmaktadır. Bu, onun özgürlükçü örgüt düşüncesini ve bununla çelişkili olan bir parlamento kurma niyetini birleştirir; “Ortak işleri yönetmek için bir hükümet ve yerel meclis veya parlamento zorunlu olarak oluşturulacaktır” [12]
Bu metin ayrıca devrim sorununu bir örgütlenme sorununa indirger. Varsayıma göre insanlar her yerde isyan etmeye hazırdır ve ihtiyaç duyulan şey ise göreli sayıları az olan devrimcilerin bu ayaklanmayı koordine etmesidir. Hem Troçkist ‘liderlik krizi’ düşüncesinde, hem de Gueverist devrimci odak (foci) kavramında kök salmış olan bu fikir 20. yüzyılın Marksizminde de yaygındır.
Eğer bu program son ve kesin taslak olamasa da, konumuzla alakasız da değildir. Onların savundukları yeni toplum türü 1860ların Avrupa’sı için radikal bir ilerlemeydi ve şaşırtıcı bir şekilde günümüz için de anlamlıdır. Aşağıda yazılanlar devrim sonrası topluma dair görüşlerine ilişkin bir fikir veriyor.
Kardeşlik’in Programı (1865)
“özgürlüğün gerçekleşmesi devletlerin varlığı ile bağdaşmaz.
...
... özgür insan toplumu en sonunda . . . yukardan aşağıya örgütlenmiş olarak değil . . . özgür bireylerin, özgür birliklerin özgür ve özerk (otonom) komünlerin aşağıdan yukarıya örgütlenmesiyle kurulacaktır.
...
…kadınlar, erkeklerden farklıdırlar ama onlardan aşağı değildirler, erkeğin olduğu kadar zeki, çalışkan ve özgürdürler. Kadınların bütün politik ve sosyal haklara eşit bir şekilde sahip oldukları ilan edilmelidir.. dini ve resmi evlilik özgür evlilikle yer değiştirmelidir ve bütün çocukların bakımı eğitimi ve yetiştirilmesi sorumluluğu herkesin işi, bütün toplumun sorumluluğu olmalıdır... çocuklar ne topluma ne de ebeveynlerine ait olmalı, aksine kendi müstakbel (gelecekteki) özgürlüklerine ait olmalıdırlar.
devrim… sadece insanlar (halk/kitleler) tarafından gerçekleştirilebilir/başarılabilir.
....
devrim… dünya çapında bir yangın gibi büyük bir alanı kapsamazsa başarılamaz… başlangıç için tüm Avrupayı sarmalıdır ve ondan sonra da tüm dünyayı
....
toplumsal devrim…. bütün uygar toplumlardaki bütün devletler yok edilmeden önce, kılıcını bırakmayacaktır. [13]
Bakunin bundan sonra Barış ve Özgürlük Birliği’nce (League of Peace and Brotherhood) onaylanması için devrimci sosyalist bir program oluşturmaya girişti. Bu 1867’nin ağustosunda Cenevre’de bir konferansta “tümü, özgür demokrasinin dostları olan” 6000 insanın katılımıyla kurulan bir birliktir. Bakunin’in konferansta konuşmak için söz alması şöyle tasvir ediliyor: “insanlar ağızdan ağza haykırıyordu ‘Bakunin!’ Başkanlık koltuğundaki Garibaldi, ayağa kalktı birkaç adım ilerdi ve onu kucakladı. Devrimin iki eski ve güvenilir savaşçısın bu heybetli buluşması şaşırtıcı olağanüstü bir etki yaratmıştı... herkes ayağa kalktı, sürekli ve şevkle alkışlayan eller vardı.” [14]
Bazı insanlar Bakunin’in anarşizmi bu noktadan itibaren savunmaya başladığını iddia ederler, çünkü Bakunin konuşmasının bir bölümünde ulusçuluğu kınadı, bu önceki dönemdeki pan-islavisminden bir kopuştu. Diğerleri bu kırılmanın bir sonraki Berne kongresinde 1868’de gerçekleştiğini iddia ederler. Herhalükarda bu dönemden sonra Bakunin’in esas olarak, 1. Enternasyonal de dahil olmak üzere, devrimci kitle örgütlerinin inşasına çaba harcadı.
Bu noktadan sonradır ki, anarşizm ile tutarlı olan örgütlenme yöntemlerinin savunuculuğunu yapmaya başladı. 1873’te yazdığı son büyük çalışması Rusya’daki devrimci gençlik için aşağıdaki programın ana hatlarını çizer:
“...dürüst, samimi, kararlı sosyal devrimci Rus gençliği, entellektüel proletaryamız ne yapabilir? Elbetteki halka gitmelidirler; çünkü bugün artık tüm dünyada ve özellikle de Rusya’da, halkın dışında, milyonlarca emekçinin dışında hayat, dava, gelecek yoktur. [15]
“Bugüne dek Rusya’da genel bir halk isyanını sekteye uğratan ve imkansız kılan esas problem, komünlerin kendi kendilerine yeter olmaları, yerelliklerinden kaynaklı yalıtılmışlıkları ve bölünmüşlükleridir. Her ne pahasına olursa olsun bu yalıtılmışlığı kırmalı ve devrimci düşüncenin, devrimci iradenin ve eylemin canlı akışını bu birbirinden kopuk dünyalara sokmalıyız. Bütün köylerin, kazaların ve mümkünse bölgelerin en ilerici köylülerini, doğal devrimcilerini birleştirmeli ve mümkün olan her yerde, aynı hayati bağı fabrika işçileri ve köylüler arasında da yaratmalıyız...
Bu ilerici bireyleri (ve bütün halkı olmasa da, onlar üzerinden büyük bir halk kesimini, halkın en hareketli kesimini) ilkin bir bütün olarak halkın, Rusya çapındaki ve hatta dışındaki tüm köylerin, kazaların ve bölgelerin aynı kaderi ve dolayısıyla tek bir ortak davayı paylaşıyor olduğuna inandırmalıyız. Onları, halkın yenilmez bir gücü olduğuna, şimdiye dek kurtuluşa varamamasının sadece yoğunlaşamamasından, heryerde eşzamanlı olarak ve uyum içinde hareket edememesinden dolayı güçsüz düşmesinden kaynaklandığına ikna etmeliyiz. Bu gücün yoğunlaşması için köylerin, kazaların ve bölgelerin ortak bir plan doğrultusunda, genel bir kurtuluş hedefiyle birleşmesi gerekir. Halkımızda gerçek bir birlik ruhu ve bilinci yaratmak için herhangi bir yerde baş gösteren bir köy veya fabrika ayaklanması hakkında, Batı Avrupa proleteryasının ürettiği önemli devrimci hareketler hakkındaki bilgileri derhal Rusya’nın dört bir köşesine, en ufak yerleşim birimine dek yayabilecek bir halk gazetesi yaratılmalıdır.
... Rus halkı gençliğimizle ancak kendi hayatı, kendi kaderi, davası ve umutsuz isyanı içinde karşılaştığında onu kendisinden bir parça kabul edecektir. Gençlik şu andan başlayarak artık tanık vasfıyla değil aktif katılımcı vasfıyla, herzaman ve heryerde, büyük olsun olmasın tüm halk ayaklanmalarının, fırtınalarının en önünde, kendini düzeni yıkmaya adamış olarak yer almalıdır. Özenle tasarlanmış ve belirlenmiş bir planla uyum içinde hareket ederek, faaliyetlerini zaferin vazgeçilmez şartı olan birleşikliği yaratmak yönünde en sıkı disiplinle seferber ederek, kendisini ve halkı sadece direniş için değil cesaretli bir saldırı için de hazırlamalıdır.” [16]
Bu tek alıntı Bakunin’in örgütlenme modeline dair en yaygın olan yanlış anlamaları çürütür. Ancak kendisine yöneltilen devrimci özneyi sanayi işçi sınıfı ile sınırlı tutmamasına dair yaygın bir eleştiriyi de doğrular. Bakunin devrimci özne olarak işçi sınıfı kadar olmasa da, köylülerden ve zanaatkarlardan da umutludur. Bu eleştiri her ne kadar bugünün Avrupa’sı ve Kuzey Amerika’sı düşünüldüğünde anlamlı olsa da, 1870’lerde sadece şehirli işçi sınıfını harekete geçiren bir devrim başarısız olmaya mahkumdu. O dönemde şehirli işçiler küçük bir azınlıktı.
Örneğin İtalya’daki devrimciler için benzer bir stratejiyi savunurken Bakunin şöyle der: “. . . İtalya koca bir proleteryaya sahip . . . En azından iki ya da üç milyon şehirli fabrika işçisi ve küçük zanaatkar ve yaklaşık yirmi milyon topraksız köylü.” [17] Bakunin Marks’tan farklı bir şekilde köylülerin devrim cephesine aktif bir şekilde katılmalarının mümkün olduğunu görmüştü ve o dönemdeki sayılarından ötürü o dönemde köylülersiz bir özgürlükçü devrim düşünülemezdi.
Fakat Bakunin sık sık iddia edildiğinin aksine sanayi işçilerini reddetmez. Gerçekte Marks’tan ilerde bir şekilde ve Rus devriminin fabrika komiteleri hareketini öngörerek şunu vurgulamıştı: “kooperatif birlikler çoktan işçilerin sanayi kuruluşlarını idare etmeye yetenekli olduklarını, bu işin kendi aralarından seçilen ve kendileriyle aynı ücreti alan işçilerce yürütülebileceğini gösterdiler.” [18] Ancak bir bütün olarak proleteryanın çıkarlarına düşmanca yaklaşabilecek olan bir işçi aristokrasisine dönüşmüş olduğunu düşündüğü İngiliz, Alman ve İsveç işçi sınıflarının belirli bir katmanına karşı da temkinliydi.
Bakunin’in devricilerin nasıl örgütlenmeleri gerektiğine dair görüşleri ise sıklıkla insanlar üzerinde gizli bir diktatörlük kurmak gibi görünmekle eleştirilmiştir. Devrimci örgütlenmeye ilişkin 1867’de ve 1868’de yazdıkları (yukarıda anmış olduğumuz metinler) aşağıdaki alıntıda da görüleceği gibi gerçekte garip bir çelişki barındırmaktadır.
“Bu birlik şu gerçeklik üzerine kurulmalıdır, devrimler asla bireyler ya da gizli örgütler tarafından yapılmazlar. Onlar şeylerin doğasından, olayların ve eylemlerin eğiliminden kaynaklanır . . . İyi örgütlenmiş bir grubun tüm yapabileceği, ilkin kitlelerin içgüdüleriyle örtüşen fikirleri kitleler arasında yayarak devrimin ebeliğini yapmak ve devrimin ordusunu değil – çünkü her zaman halkın kendisi ordu olmalıdır – , her şeyden önce halkın gerçek dostu olan, küstahça kendini beğenmiş olmayan, devrimci fikir ile halkın içgüdüleri arasında aracı olabilecek kararlı, enerjik ve zeki bireylerden oluşan bir devrimci genel kadro örgütlemektir.
Bu bireylerin sayısının çok büyük olması gerekmez. Sıkı ve ciddi bir şekilde birleşmiş yüz devrimci tüm Avrupa için yeterli olacaktır. İki ya da üç yüz devrimci en büyük ülkeleri örgütlemeye yeter.” [19] Bu çelişki Bakunin’in bir yandan büyük ülkeler için iki ya da üç yüz devrimcinin yeterli olacağını savunurken, diğer yandan (daha büyük bir alan olan) Avrupa için sadece yüz devrimcinin gerekli olduğu noktasında yoğunlaşmakta.
Bu çelişki Bakunin’in yazılarında yeniden ve yeniden kendini gösterir, örneğin 1870’te şunu yazar:
“Bu yüzden gizli bir örgütün biricik amacı , halkın dışında olan yapay bir güç oluşturmak değil, halkın kendiliğinden gelişen gücünün –yani tek olası ve tek gerçek devrimci ordunun - uyandırıcısı, birleştiricisi ve örgütleyicisi olmaktır . . . örgüt sadece bu ordunun personeli, kendisinin değil halkın gücünün örgütleyicisi olmalıdır . . . Devrimci bir fikir ancak tarihsel sürecin sonucu olan yaygın içgüdüleri ifade ediyorsa ya da bu içgüdüleri yansıttığı oranda devrimci, canlı ve gerçektir. Halkın içgüdülerine yabancı olan - kendi düşüncelerini halka zorla kabul ettirmeye çabalamak, halkı yeni bir devlete boyun eğdirme niyetini beraberinde getirir. Örgüt tüm samimiyetiyle kendisinin (halkın refahı söz konusu olsa bile) halkın bir komutanı, yöneticisi değil, hizmetkarı ve yardımcısı olduğu fikrini kabul etmelidir.
Örgüt muazzam bir görevle yüzyüzedir: propaganda ve halk gücünün birleştirilmesi yoluyla halkın devriminin başarısını sağlamak, bu devrimin gücü ile varolan tüm ekonomik, toplumsal ve politik düzeni tamamen yıkmak . . . ve dahası halkın zaferinden sonra halk üzerinde herhangi bir devlet gücünün kurulmasını imkansız kılmak, çünkü her iktidar kendine ne ad verirse versin, kaçınılmaz olarak halkı yeni bir biçimdeki köleliğe tabi kılacaktır . . .
Bizler tüm resmi iktidarların keskin düşmanlarıyız; bu iktidarlar son derece devrimci olsalar bile. Bizler alenen tanımlanmış her türlü diktatörlüğün düşmanıyız; biz toplumsal-devrimci anarşistleriz. Şimdi siz bize soracaksınız; eğer anarşistsek hangi hakla insanları etkilemeyi önümüze koyuyoruz? Hangi yöntemle insanları etkileyebiliriz? Her türlü iktidarı reddediyorsak, hangi gücü kullanarak insanların devrimini yönlendirebiliriz? Örgütümüzün kolektif diktatörlüğünü son derece güçlü kılacak, hiç kimse tarafından fark edilmeyen, hiç kimseye dayatılmayan görünmez bir güç/iktidar ile. Öyle bir iktidar ki ne kadar görünmez ve tanımlanmamış ise, resmi yasallıktan o kadar uzak ve o kadar önemsiz kalır.
Düşünün . . . öyle bir gizli örgüt ki, üyelerini küçük gruplar halinde imparatorluğun tüm alanına yaymış. Sıkı bir şekilde yan yana durmak yerine, ortak bir idealden hareket eden . . . bulunduğu her yerde ortak bir plana göre hareket eden bir örgüt. Kimse tarafından böyle olduğu bilinmeyen bu küçük gruplar hiç bir resmi olarak tanımlanmış güce sahip değildir. Bunların gücü insanların (halkın) içgüdülerini, arzularını ve taleplerini ifade eden ideallerinden kaynağını alır . . .
Bu diktatörlük her türlü kişisel çıkardan, kibirden ve ihtirastan muaftır, çünkü o isimsizdir (anonim), görünmezdir ve ne grubun bir üyesine ne de grubun tümüne bir avantaj, şeref ya da resmi iktidar vermez. İnsanların iktidarı için bir tehdit oluşturmaz çünkü her türlü resmi nitelikten muaftır . . .” [20] Bakunin bir yandan “gelecekteki toplumsal örgütlenmenin aşağıdan yukarı bir şekilde oluşturulmasını” savunur. [21] Öte yandan da bu yeni toplumun yaratılmasının kendiliğinden gelişecek bir devrimle gerçekleşecek bir şey olmadığını, fakat “bir ideal ve aynı program etrafında birleşmiş” bir devrimciler örgütünü gerektirdiğini savunur. [22]
Görmüş olduğumuz gibi Bakunin’in ciddi bir ayaklanma deneyimi vardır. Öte yandan o da Marks gibi Hegel’in diyalektik yönteminin, yani açık bir şekilde çelişkili olan iki şeyin yeni bir durum ya da fikir yaratmak üzere karşılık birbirlerini etkileyecekleri ve bunun da her iki şeye göre bir ilerleme olacağı fikrinin savunucusudur. Bu aşamadaki yazılarında Bakunin, özgürlükçü bir toplumla, otoriter bir toplumu yıkmak için gereken örgütsel yöntemler arasındaki çelişkiyi aşmanın bir yolunu savunmaktadır. Diğer ve sonraki devrimciler de bu çelişkiyle yüzleşmiş ve kimi devlet iktidarını ele geçirmeyi hedefleyen güçlü bir şekilde merkezileşmiş partiyi savunmuş, kimi de ciddi örgütsel yöntemlerin gerekli olmadığını düşünme eğiliminde olmuştur. Bakunin bu iki zıt fikrin ötesine geçmeye ve gerçeklikle uyuşan yeni çözüme varmaya çalışmaktadır.
Bakunin’in devrimci örgüte dair görüşleri birbirlerinden ayrı fakat gayri resmi olarak birbirleriyle ilişkili olan katmanlara ayrılmış devrimcileri ile bir tür düğün pastasına benzetilebilir. Tepede yüz kişilik, görevi ülkeler arasındaki gayri resmi bağlantıları kurmak ve geliştirmek olan grup bulunmaktadır. Bu grup bir yandan uluslararası ayaklanmanın başlatılması için koşulların olgunlaştığının kararının verilmesinde önemli bir rol oynayacak ve öte yandan da bu ayaklanmanın eşgüdümünü sağlayacaktı. Bu grup gizli bir şekilde işlemeli (tutuklanma tehlikesinden dolayı) ve (1868’den sonra) olayların akışını fikirlerinin gücüyle etkilemeye çalışan bir gayri resmi ilişkiler bütünü olmalıydı.
Bunun yanında daha geniş ve daha açık olan ikinci bir örgüt olacaktı. Bu ‘İttifak’tı ve onun başlıca rolü devrimci düşünceleri prolateryanın kitle örgütlerinde, özellikle bu enternasyonel birliğin bölgesel seksiyonlarını oluşturma yoluyla yaymaktı. 1868’den sonra Enternasyonal’i bu ‘pastanın’ (düğün pastası) tabanı olarak görmeye başladı. Taban, işçi sınıfının doğrudan eylemi hedefleyen ve politik aktiviteleri (örn. seçimler) reddeden organlarını oluşturacaktı. İttifak bu politikaların daha da keskinleşmesi için Enternasyonal içinde çaba harcayacaktı. Bu zorunluydu çünkü, diye yazıyordu Bakunin, -okuma yazması olmayan, hayatta kalmak için uzun saatler boyunca çalışan- işçi kitlesi sosyalizme sadece soyut düşünceler yoluyla kazanılamazdı ve şöyle devam ediyordu:
“Bu sebepten ötürü, proleteryanın okuma yazma bilmeyen kütlelerinin yüreklerine dokunabilmek, onların güvenini, onayını, katılımını ve işbirliğini kazanabilmek için, bu işçilerle ilişkiye geçerken bir bütün olarak uluslararası proleteryanın genel sıkıntılarından değil de, onların günlük ve özel rahatsızlıklarından konuşmaya başlamak zorunludur. Onlarla kendi işleri ve yaşadıkları spesifik yereldeki kendi iş koşulları, günlük çalışmanın zorluğu ve uzun iş saatleri, düşük ücretler, patronların kabalıkları, hayat pahalılığı ve bir aileyi geçindirmenin onların için nasıl da imkansız hale geldiği hakkında konuşmak gerekir.” [23]
Bu, Bakunin’in bir devrimin hazırlanması yolunda zorunlu olarak gördüğü bir şeydi. Ama savunduğu şey üst katmandakilerin alttakileri komuta etmesi değildi, öte yandan da şu konuda ısrarcıydı: “halkın devrimi ... devrimci örgütünü özgürlük ilkesine bağlı kalarak, aşağıdan yukarıya, çevreden merkeze doğru düzenleyecektir.” [24]
“Komünün örgütlenmesine gelince, kurulu duran barikatların bir federasyonu kurulacaktır ve Devrimci bir Komün Konsülü her barikattan gelen (her sokak ya da semt için birer tane olmak üzere) bir ya da iki temsilci temelinde işleyecek; bu temsilcilere verilen yetki bağlayıcı bir vekalet olacak, bunlar her zaman için sorumlu olarak görülecek ve geri çağrılabilir olacaklardır.” [25]
Tüm illere, komünlere ve dernek tipi birlikteliklere, onları başkent tarafından ortaya konmuş olan örneğin izinden gitmeleri için davet eden bir çağrı yayımlanacak. Bu çağrı tüm yerelleri yeni bir başlangıç için devrimci saflarda oluşturulacak yeni bir örgütlenmeye girişmeye, isyancı derneklerin, komünlerin ve taşranın aynı ilkelerin daha da ileri götürülmesini hedefleyen bir federasyonun kurulması için ve de karşı-devrimi yenilgiye uğratmak için (önceden anlaşılan bir yerde) düzenlenecek kongreye temsilci görevlendirmeye davet edecek (bu temsilciler de aynı şekilde bağlayıcı vekaletle yetkilendirilmiş, eylemlerinden sorumlu ve geri çağrılabilir olacaklar). Resmi devrimci komiserler değil ama, devrimci propagandacılar tüm taşraya, tüm komünlere ve özellikle de köylülere dağıtılacak. Çünkü köylüler ne ilkeler aracılığıyla, ne herhangi bir diktatörlüğün kararnameleriyle devrimcileştirilebilirler. Onları devrime sürükleyecek tek şey devrim hareketinin kendisidir, yani devrimin doğal sonucu olan devletin yasal ve resmi varlığının her komünden (yerel birimden) tamamen çekilişidir.” [26]
Bu sadece tarihsel bir soru değildir. Batı ülkelerinde devrimcilerin, Bakunin’in çağına kıyasla gazete satma, toplantı düzenleme özgürlüğüne sahip oldukları doğrudur. Ancak devletteki bu liberalizmin, çoğu devrimci örgütün bir tehdit olarak görülmemesinden kaynaklandığı açıktır. O ya da bu türden devrimcilerin tehdit olarak görüldüğü zamanlarda, Kara Panterler’den tutun da, İrlanda vatandaşlık hakları hareketine ya da 1970lerin İtalya’sına, eldivenler çıkarılır, örgüt içine sızmak, provakasyon yapmak da dahil olmak üzere her türlü devlet terörü kullanıma sokulur. Günümüzde küreselleşme eylemlerinde Kara Blok’un yarattığı görece önemsiz tehdit bile bir kişinin öldürülmesine varacak kadar devlet baskının ortaya çıkmasına sebep oldu. Bakunin’in yazıları bize bu çelişkinin yani, özgürlükçü bir toplumu kurma isteği ile, bunun tek mümkün yolu olan güçlü ve otoriter bir devleti yıkma zorunluluğu arasındaki bariz çelişkinin nasıl ele alınabileceğine dair bir başlangıç noktası sağlar.
Dipnotlar
1 Şu kitapta alıntılanmıştır: To the Finland Station, Edmund Wilson, Fontana 1960, s271
2 Bakunin’in ‘Who am I’ adlı metni, p126, No Gods, No Masters Vol 1, şuradan alınmıştır: La Commune de Paris et la notion de l’Etat 1870, Oeuveres IV, s249ff
3 Şu kitapta alıntılanmıştır: Brian Morris, Bakunin: The Philosophy of Freedom, 1993, s14
4 ‘Appeal to the Slavs (1848)’ metni, şu kitaptan: Bakunin on Anarchism, Sam Dolgoff, Black Rose Books, 1972, s63-68
5 Brian Morris, Bakunin: The Philosophy of Freedom, 1993, s26
6 Sam Dolgoff, ed, Bakunin on Anarchy, New York, 1973, s388
7 Şu kitapta alıntılanmıştır: Brian Morris, Bakunin: The Philosophy of Freedom, 1993, s29
8 Daniel Guerin in No Gods No Master Vol 1, s 132
9 Brian Morris, Bakunin: The Philosophy of Freedom, 1993, s30
10 Bakunin’in ‘The Program of the Brotherhood (1865)’ metni, şu kitapta yayımlanmıştır: God and the State, No Gods, No Masters Vol 1, s138
11 No Gods No Master Vol 1, s 132
12 Bakunin’in ‘The Program of the Brotherhood (1865)’ metni, şu kitapta yayımlanmıştır: God and the State, No Gods, No Masters Vol 1, s142
13 Bakunin’in ‘The Program of the Brotherhood (1865)’ metni, şu kitapta yayımlanmıştır: God and the State, No Gods, No Masters Vol 1, s133 - 137
14 Bir Rus pozitivistinden rapor. Şu kitapta alıntılanmıştır: Brian Morris, Bakunin: The Philosophy of Freedom, 1993, s34
15 Bakunin, Statism and anarchism, Appendix A (1873), ed Marshal Shatz, Cambridge University Press, 1990, s212 [Bakunin, Devlet ve Anarşi, Öteki Yayınevi, 2000, s 334]
16 Bakunin, Statism and anarchism, Appendix A (1873), ed Marshal Shatz, Cambridge University Press, 1990, s215 [Bakunin, Devlet ve Anarşi, Öteki Yayınevi, 2000, s 338-339]
17 Bakunin, Statism and anarchism (1873), ed Marshal Shatz, Cambridge University Press, 1990, s6
18 The capitalist system (Kapitalist Sistem), http://struggle.ws/anarchists/bakunin/writings/capitali....html
19 Bakunin’in ‘Program and Object of the Secret Revolutionary Organisation of the International Brotherhood (1868)’ metni. Şu kitapta yayımlanmıştır: God and the State, No Gods, No Masters Vol 1, s156
20 ‘Bakunin to Nechayev on the role of secret revolutionary societies’ (‘Bakunin’den Neçayev’e, gizli devrimci örgütler üzerine’), June 2, 1870, http://struggle.ws/anarchists/bakunin/writings/nechayev....html
21 The Paris Commune and the Idea of the State (1871) (Paris Komünü ve Devlet Düşüncesi), http://flag.blackened.net/daver/anarchism/bakunin/paris....html
22 Bakunin’in ‘The Program of the Brotherhood (1865)’ metni, şu kitapta yayımlanmıştır: God and the State, No Gods, No Masters Vol 1, s139
23 Founding of the Workers International (İşçi Enternasyonali’nin kuruluşu), http://flag.blackened.net/daver/anarchism/bakunin/bakun....html
24 Bakunin’in ‘Program and Object of the Secret Revolutionary Organisation of the International Brotherhood (1868)’ (Uluslararası Kardeşlik Gizli Devrimci Örgütü’nün Programı ve Hedefleri) metni. Şu kitapta yayımlanmıştır. God and the State, No Gods, No Masters Vol 1, s155
25 a.g.e. (üstte adı geçen eser) s155
26 a.g.e. s156
Kaynak:
http://struggle.ws/rbr/rbr6/bakunin.html
İrlanda’daki İşçi Dayanışma Hareketi’nin (Workers Solidarity Movement) teorik yayını olan Red&Black Revolution dergisinin 2002 kış tarihli 6. sayısında Andrew Flood imzasıyla yayımlanmıştır.
Çeviri: Kara Kızıl Notlar